Engelli Hakları Çalışmalarında Hak Temelli Bakış Açısı ve Savunuculuk
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Kanun önünde eşitlik
MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz
Türkiye’de engellilerin sorunları ya da engelliler konusunda çalışan sivil toplum kuruluşu (STK) denildiğinde akla gelen ilk kelimeler, “yardım”, “dayanışma”, “yardımcı olma” vb. kavramlardır. Bunun bir uzantısı olarak da “engelli” denildiğinde, toplumum büyük bir bölümünün zihninde “yardıma muhtaç, kendi kendine bir şeyi başarmakta zorlanan insan, merhamet edilmesi gereken insan” algısı gündeme gelmektedir. Böyle olduğu içindir ki, engelli sorunlarının çözümünde de yardım toplamak, kampanyalar düzenlemek temel çalışma modelleri haline gelmektedir. Ancak özellikle engelli, kadın, erken yaşta evlendirilen çocuklar vb. dezavantajlı grupların sorunlarının çözümünde yardım temelli çalışmalar yapılması yerine hak temelli bir bakış açısıyla hareket edilmesi, çözüm için yapılan çalışmaların savunuculuk temelli yapılması gerektiği de aşikârdır. İşte bu sebeple hak temelli çalışma anlayışının bir uzantısı olan savunuculuk çalışmaları, (özellikle son 15 yılda) giderek artan bir biçimde kabul ve ilgi görmektedir.
Bu noktada akla gelen soru şudur: Neden engelli sorunlarına hak temelli bakılmalı ve neden savunuculuk temelli çalışmalar yapılmalıdır?
Yukarıda sorulan soruların net bir cevap verebilmek için öncelikle engelli bireylerin yaşadığı sorunların temelinde ne olduğunun anlaşılması gerekmektedir. Zira sorunların temelinde toplumdaki yaygın kanaati aksine, engelli bireylerin “yetersizlikleri” değil, tolumun diğer kesimleri gibi eşit koşullarda haklarına erişememelerinden, haklarına erişim ve toplum yaşamına katılımlarının “engellenmesinden” kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle engelli bireylerin sorunu temel olarak bir ayrımcılık sorunudur. Zira toplumun “engelli olmayan” kesimleri, örneğin, eğitim, sağlık hizmetlerine erişim, çalışma, sağlıklı bir çevrede yaşama, vb. haklardan yararlanıyorken, engelliler, bu haklardan eşit ve insan onuruna yaraşır biçimde yararlanamamaktadır. Yani ortada Anayasa, kanunlar ve/veya evrensel hukuk ilkelerinden doğan bir haktan mahrum kalma durumu söz konusudur.
Nitekim 5378 Sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un 3. maddesinde engelli birey, “Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan tutum ve çevre koşullarından etkilenen birey” olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, engellilik durumunun doğması için fonksiyon kaybı değil, fonksiyon kaybı ekseninde toplumun yarattığı fiziksel ve tutumsal engellerin olması gerekiyor.
İşte bu yüzdendir ki engelli bireylerin sorunlarına hak temeli bakılmalı ve sorunların çözümü için savunuculuk temelli çalışmalar yapılmalıdır ve bu bir zorunluluktur. Zira sorunların çözümü için gereken tek şey, engelli bireylerin toplumun diğer kesimleriyle eşitlenmesini sağlayacak yasaların hayata geçmesinden ibarettir. Savunuculuk yapan bir STK, temsil ettiği engelli grup için hareket geçerek, yasaların öngördüğü hakların kazanımı ya da hayata geçmesi için uğraş verecektir. Kaldı ki, savunuculuk çalışmaları demek, dezavantajlı bir grubun/grupların çıkarları için kamu politikalarını oluşturan karar vericileri etkileyerek bir kamu politikasını dezavantajlı grup lehine düzenlenmesini ve uygulamalar yapılmasını sağlamaktır.
Engelli bireylerin sorunların savunuculuk temelli bir yaklaşımla bakıldığında ve savunuculuk çalışmaları merkeze konduğunda:
- Eşit vatandaşlığı ve fırsat eşitliğini sağlanacaktır.
- İnsan onuruna yaraşır bir yaşam zemini yaratılacaktır.
- Bir dezavantajlı grupta herkesin yaşadığı bir soruna, (yardım çalışmalarında olduğu gibi) tek tek değil, toplu bir çözüm üretilecektir.
- Öngörülen hakların (çoğunlukla haklarını bilmeyen) bütün bireylere yaygın ve geniş ölçekte yayılması sağlanacaktır.
- Kamu yönetiminde dezavantajlı grupların haklarının hayata geçmesi konusunda ilgi ve dikkatin armasını sağlanacaktır.
- Toplumun sorunlar hakkında farkındalığı artacaktır.
Türkiye’de özellikle son 10 yılda engelli sorunlarına bir ayrımcılık sorunu olarak bakan, çözümü da hak temelli bakış açısında gören anlayış giderek yaygınlaşmaktadır. Bu durum elbette ki sevindiricidir. Ancak diğer yandan, gerek engelli bireylerin haklarını aramak, gerekse de engelliler konusunda çalışmalar yapan STK’ların, savunuculuk temelli çalışmalar yapmak konusunda ciddi bir donanım/kapasite eksikliği yaşadığı çok açıktır.
Bu web sayfası, engelliler konusunda gerek birey bazında, gerekse de STK bazında çalışmalar yapmak isteyen kişi ve kurumlara, en çok kullanılabilecek hak arama yöntemleri konusunda pratik, kullanılabilir, temel bilgiler vermek amacıyla hazırlanmıştır. Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği’nin Açık Toplum Vakfı Desteği ile hayata geçirdiği sayfamızın hedefi, bu hedef kitleye bilgi vermek kadar, içerdiği (dilekçe, Kamu Denetçiliği Kurumu başvuru dosyası vb.) örnek materyallerle (sayfanın içerdiği yöntem ve çaptaki konularda) uygulamaya yönelik destek vermektir. Ancak bu noktada, paylaşılan bilgi ve materyallerin temel düzeyde bilgi ve materyaller olduğu, profesyonel düzeyde savunuculuk çalışmaları için daha kapsamlı, daha derinlikli, uygulamaları barındıran ve eğitim süreçlerinden geçilmesi gerektiğinin altının özellikle çizilmesi gerektiği de açıktır.